Günlerdir bi kağıt-kalem ikilisini elime alıyorum ,bi bilgisayarımı açıyorum.Gelin görün ki tek bir satır yazamadan kalkıyorum başından.Zihnimin çektiği fotoğrafları kelimelere dökememe çekincesi ile gök kubbenin yaz sersemliğide buna etkili:)
Nereden başlayacağımı bilemiyorum?Nasıl anlatacağımı?
Ya bir satır atlarsam ,içimdekini tam ifade edemessem diye ödüm kopuyor…Çünkü söz konusu olan şehir Roma…
İnsanın güzelliği ile büyülendiği, kendini ait hissettiği Roma…….Sokaklarında elinizde şarabınız kaybolabileceğiniz Roma …Sanki gözgöze geldiğinizde aşktan delirecekmiş gibi kendinizi aşka yakın hissetiğiniz Roma… (evet bir şehir ile göz göze gelmekten bahsediyorum))
Dar sokakların dev meydanlara bağlandığı Roma…
Adında aşkı saklayan Roma (tersten okunduğunda)…meydanlarında ,sokaklarında hiç bir gizliliği takmadan çömertce insanoğluna sunmuş Roma…Sanatın,edebiyatın ,romantizmin,ihtişamın,hukukun ve sanki insanlığın anavatanı hissini uyandıran Roma…
Roma. Zirve.
Birde tabi internet de arama motorlarına sadece R yazdığınızda ROMA ile ilgili açılan sayfalar ,resimler yazılan yazılar var 🙂
Hepsini cebime koyaraktan , kendimce ,tamamen gönül dilimce bir şeyler yazıyorum.Çünkü haşa yerdeki mazgalın bile bir hikayesi varken benim sizlere anlatabileceğim bir Roma bilgim yok .
Sadece gözümün gördüğü ….
Buyrunuz ;
Takvimler ,resmi olarak baharın ikinci ayına girdiğinde ilk Roma gezimi planlıyorum.Çok sevdiklerimden iki kişi yol arkadaşım..Ablam ve Sedoli.. önceden aldığımız biletlerimizin dönüş süreleri farklı olsada gezimizin çoğunu birlikte planladık. Heyecanlıyım çünkü neredeyse elimde büyüyen küçük Zeynep ‘imin evinde misafir olacağım.Zeynep ablamın küçük kızı ,Roma da okuyor.Bir çok kez İtalya’ya gitmeme rağmen Roma yı ilk kez göreceğim , çok sevdiğim iki arkadaşım ile doğum günü münasebeti ile bir araya geleceğim,keyfimin kahyası ile güzel vakitler hayal ediyorum bide..
Yağmur eşliğinde iniyoruz Roma ya,(ablamın valizinin karıştırılarak bir başkası tarafından götürülmesi canımızı sıksada,neşemizi kaybetmemek için birbirimizi zorluyoruz ki iyi de ettiğimizi ertesi gün anlıyoruz çünkü valizimiz geri geliyor,Zeyno mun sipariş çiğ köfteleri de )
Zeynep bizi cep arabasıyla karşıladı ,hemencecik zihnimde can buluyor İtalya ya has minnacık arabaların çokluğu…Valizlerimizi bırakmak ve Seda yı oteline yerleştirmek üzere harekete geçiyoruz..Otel ve Zeynep in evi ,Trastevere de..
Ahh Trastevere ,arnavut kaldırımlı dar sokakların pizza ve makarnaya teslim olduğu, şehirden biraz dışlanmış, fesleğen kokulu güzel semt..Biraz Alaçatı,biraz cihangir hisli…
Sonrası adımlarca Roma …Sanırım bir uçtan diğer uca her yeri yürüyerek dolaştık..
Roma da gezilecek değil benim gezebildiğim yerler ;
Çünkü zannımca bitecek gibi değil.
Dünya da gezip ,görülecekler listesinin başında olan adreslerden bir sıralama yapmadan ,başlıklar halinde bahsetmek isitiyorum sizlere .Ama altını çizmeliyim ki altı günde gezip,sindirilecek bir şehir asla değil. Ayak yolu yapmak lazım,tüm tarihini sindirmek içinse sanırım İlber Ortaylı ile dolaşmak 🙂 Roma da görülecek yerlerin bir çoğu, arada tranvay desteği ile yürüyerek dolaşabilecek şekilde ve mesafede.Öncelikle bunu söylemeliyim ve yürüyerek dolaşırken bu kadar keyif alabileceğiniz şehir de çok fazla yok sanki Dünya da…
1. Venezia Meydanı ,Vittorio Emanuele II Anıtı
Dev beyaz mermerin ihtişamı ,heykellerin,merdivenlerin büyüklüğü sarıveriyor hemen sizi…Fakat bu yapının çok da eski değil ,yıkılıp yerine yeniden yapıldığını öğreniyorum…Anıta sırtınızı dönüp merdivenlerinden meydana baktığınızda sol taraf da ,Mussolini nin savaş çığırtkanlığı konuşmasını yaptığı balkonu görüyorsunuz…Küçük ve ruhsuz bir balkon..Anıtın seyir balkonu ise bu ruhsuzluğa tam zıt bir görkemde.Tüm cömertliği ile meydan ın manzarasını hizmetinize sunuyor.Aylak aylak dev sütunlara ,aylak dev sütunlara bakıyorum…O anda ,Roma ve sütun ilişkisinin alt benliğimde yer ettiğini fark ediyorum sanki 🙂
2. Kolezyum (Colosseum)
Kesinlikle büyülü ve kesinlikle yeni yedi harikadan biri olmayı hak ediyor.
Belki de localarında oturan lejyonerlerin ve gladyatörlerin seslerini duyabildiğim içindir:)
Ama gladyatörlerin arena da ölü taklidi yapıyor olma ihtimaline karşı ,her şey bittikten sonra ezildikleri ayrıca bu görkemli yapının yarım milyon insana ve 1 milyon hayvana mezar olduğu bilgisi ,tarihin acımasız gerçeğini seriyor önüme.Şüphesiz ki tarih dönemi dışında tüm önyargılara kapalı olmalıdır.Her şey kendi zamanında değerlendirilebilmeli…Her şey iç içe işte…
Maxsimus ,mak-si mus ,max-si -mus diye bağırıp ,Commodus un kıskanç bakışlarını hatırlayarak ,bir film karesisinin gölgesinde buralarda yitip giden ruhları anmadık desem eksik kalır…(Russell crowe ve Joaquin phoenix in muhteşem oyunculukları ile hafızalarımıza kazınan Gladyatör filmi )…İyi ki güzel filmler var.
*Kolezyum un içine girmek ücretli ve çok sıra oluyor.Hazırlıklı olunmalı..
3. Forum, Antik Roma ;
Kolezyum un hemen yanından uzanan yol sizi dünyanın en büyük arkeoloji alanı ve zamanının yaşam merkezi olan Antik Roma ya çıkarıyor.Hemen yanındaki metro çalışması dikkatimi çekti aslında…Zihnim pek oyuncudur zira ama bu kez iki fotoğraf bir türlü oturamıyor tahtına…Helen kıyafetli kadınları metroya bindirmek benim zihnime bile fazla geliyor…Üzülüyorum,tıpkı Yerebatan Sarnıcına üzüldüğüm gibi…Öle bildiğim bir mimari bilgi yok aslında hissel,o kadar…
4. Navona Meydanı;
Yurt dışı gezilerinde en sevdiğim fakat yapmakta zorlandığım şeylerden biri de durmak..
Koşturmadan,saatlerce aynı yerde oturup etrafı seyretmek.Yemeği kahveye katmak .Kahveyi tatlıya bağlamak .Sanki o şehirde yaşıyormuş gibi yapmak…Ve şimdi bunu Dünya nın yapılacak en güzel meydanında yapabildiğim için çok keyifliyim…
tam da Bernini nin Dört Nehir Çeşmesi(Fontana Dei Quattro Fiumi) ne bakarak hem de…
4 nehri simgeleyen 4 dev adam heykelleri var.Bunlardan arkasına yaslanmış olan heykel Asya’daki Ganj Nehri‘ni, dikilitaşa doğru eğilmiş olan heykel Avrupa’daki Tuna Nehri‘ni, dans ediyormuş gibi duran heykel Amerika’daki Rio de la Platta Nehri‘ni ve yüzü gizlenmiş olan heykel ise Afrika’daki Nil Nehri‘ni simgeliyormuş.
Sedolim ile beraber bize torpil yapan Nisan güneşi nin tadını kah konuşarak kah susarak çıkardık…Tüm meydan tarih ,kalabalık turist kafileleri ve sanatçılar ile dolu idi.
Durmak güzeldi,kalabalıklarda durmak büyük bir hazdı.Çünkü kalabalık sevimsiz olabiliyor çoğu zaman,keyif vermesi halinin tam karşılığı da haz bence….
5. Campo Dei Fiori Meydanı Ve Sokak Pazarı;
Bir gezi günümüzü başlattığımız bu meydanda çok sevdiğim bir şeyi daha yapıyorum.Tüm meydanı kaplayan sokak pazarından taze meyve alıp,pazarı öle dolaşıyoruz.Sonra bir heykelin altındaki kaldırımda oturup hemen hemen her tezgahtan gram gram perrmasan almaya çalışan Seda yı beklemeye koyuluyorum.Kafamı kaldırdığımda gördüğüm heykel fikirleri nedeniyle yakılan Filozof Giordano Bruno’nun bronz heykeli…İşte orada orta çağın karanlık yüzü ,Nispeten daha küçük olan bu meydan da güneşli bir sabah da hatırlatıyor kendini bana…Burada yapılan infazlar,insanların izleyişlerinin görüntüsünü zihnimden atmaya çalışıyorum…(pazar günleri hariç her gün kuruluyor)
6. Pantheon
Gezi arkadaşlarınız önemlidir .Neden mi? Sohbete dalmış dar sokak da ilerlerken kolumu hafifçe sıkıyor Seda ,anlık gözlerimiz buluşuyor ve hazır mısın ?derken köşeyi döne yazıyoruz , o eşsiz dev yapıyı karşımda görüyorum…Hiç beklemediğim bir anda …orda karar veriyorum muhteşemliğine…Belki de gördüğüm en eskilerden olduğu içindir,yada tüm tanrıların tapınağı anlamını kapsadığını hissettirdiği içindir…Yada kim bilir üzerine sinen duaların enerjisindendir.İçerisi de dışı gibi sarıyor hemen sizi ,ne kadar büyük olduğunu fark ediyorsunuz.. Kubbesindeki bir delikten süzülen ışık hüzmesinin tek aydınlık kaynağı olduğu bilgisi ile uzun süre yukarıya baktığınızda, kubbenin güzelliğini fark ediyorsunuz.
Tapınağın tam karşısında bulunan merdivenlerde oturup biraz soluklanıyoruz..Etrafımızdan gelen Türkçe konuşmalardan mutlu olup kıkırdayarak ayrılıyoruz Pantheon dan … (Biz Türkler her yerdeyiz cümlesi gurbet elde daha bi baskın sanki:))
7. Vatikan
Dünya nın en küçük ülkesi…Hıristiyan dininin, Katolik meshebinin dini merkezi.İçindeki Sistine Şapeli Papa nın evi…Yürüyerek geçiyorsunuz bu küçük ülkeye ,Roma şehri nerede bitiyor Vatikan nerede başlıyor anlamıyorsunuz bile..Aziz Petrus Meydanı ve Aziz Petrus Bazilikası karşılıyor sizi çok uzun ama hızlıca akan bir sıra ile içeri giriyorsunuz…..Tabi ki her şey Roma ya yakışan bir ihtişamlıkta ve büyüklükte …Gördüğünüz her şeyden etkileniyorsunuz, ben gibiler biraz da korkutucu bulabilirler . Hangisi büyüklerin ellerinden çıkmış çözemiyorsunuz.Bu sebeple bu ilgi alanınızda ise kesinlikle rehber ile gezilmeli yada çok iyi bir ön araştırma ile gelmelisiniz…Benim için Sistine şapelinden papa seçimlerinde salınan duman yada Michelangelo’nun Sistine Şapeli’nin tavanına gizlediği Anatomik şifreler olduğu iddeası , ki her geçen zamanda bunların artması daha ilgi çekici aslında,bu tavanı işlerken içeriye kimseyi sokmamış olması bu savı kuvvetlendiriyor olabilir mi?Bu kadar zekice düşünmüş bir sanat ..Çağın baskılı din anlayışından bizlere mesaj aktarıyor olabilir mi?Neden seviyoruz acaba bu gizemli hikayeleri?Şifre ve gizin varlığı neden dikkatimizi bu yöne çekiyor?Aslına bakarsanız Rönesans olmasına rağmen bu kadar katı kuralların varlığı, ortaçağın karanlığı ,bir sürü insanın katledilişi ,kandırılışı, beni yoruyor ama bilmek istiyorum,tarihi görerek öğrenmeyi seviyorum ,bu sebeple Vatikan a apayrı bir gezi planı oluşturmak istiyorum.
Vatikan içindeki görkem ,bu imtiyazı gerçekten hak ediyor…
8. Trevi (AŞK)Çeşmesi (Fontana di Trevi)
Yine dar sokakların görkeme açılması diyebiliriz sanırım…İlk dikkatimi çeken beyaz mermerin turkuaz su buluşmasının , orta kısmındaki deniz tanrısını simgeleyen Neptün figürü …nam-ı değer poseidon :)Huysuz,intikamcı,atların denizlerin,fırtınaların,depremlerin tanrısı poseidon:) Denizin iki halini simgeleyen tritonlar ,,,ayrıca rivayete göre roma askerlerine su kaynağını gösteren güzel kız betimlemesini de eklemek gerekiyor sanırım…Buradaki en büyük inanışlardan biride çeşmeye sırtınızı dönüp sağ elinizle sol omzunuzdan para atıp dilek dilemek,tam tersini yapmak ise Roma ya tekrar geleceğiniz anlamına geliyormuş.Ve bir sürü insanın aynı anda aynı şeye inanmasından mıdır bilmem ama doğruluğu çok yüksek deniyor:)
İnansanız da inanmasanız da yapın bence çünkü günün sonunda buraya atılan paralar yardım derneklerine bağışlanıyormuş.
9. Spagna Meydanı ve İspanyol Merdivenleri
o la laaa …Sanırım Roma nın en hareketli yeri:) Bunun görünen sebeplerinden biri merdivenlerin tam karşısında, en ünlü alış veriş caddesi Via Condotti nin olması. Via Condotti den yürürken caddenin sonu sizi buraya getiriyor..Merdivenler yukarıdaki kiliseye ulaşmak için yapılmış .Bu merdivenlere oturup meydana baktığınızda, Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia yı görüryorsunuz..Meydanda ve çevresinde dolaşmak,birşeyler içmek,Dünya nın en gözde İtalyan markalarının tamda yaz öncesi koleksiyonlarına hayran kalmak ve Euro-TL ilişkisini değerlendirmek ,havayı koklamak ve Roma da olduğunu hissetmek benim yaptığım şeylerden..
10. Popolo Meydanı ;
Harika bir öğlenden sonra zamanını , Nisan güneşini batırarak,herkesin aperolünü yudumladığı saatlerde, İtalyan’ların hiç de alışık olmadığı şekilde ve zamanda, yemek yiyerek geçiriyoruz bu meydanı seyir halimizi..Bir sürü sipariş verip ortaklaşa yiyoruz Sedoli ile..Tıpkı lisede öğlen teneffüsünde sandviçimizi paylaşır gibi…Bir sokak müzisyeni klasikleri ardı ardına çalıyor…Gözlüklerim gözümde güneşin ışık huzmesini içime sindirmişim ki ,gözlerimi kapadığımda o ana gidebiliyorum ve fonda English man in Newyork çalıyor………Yapın bunu:)
11. Trastevere
Tam bir Ege kasabası havası…Minik dar sokaklar,her köşe başından gelen sofra kahkahaları,yemek kokuları,alışveriş tezgahları…
Bu gezinin en güzel buluşmasını da Trastevere de planladık .Yine lise yıllarından bize kalan Selin ve onun bize kattığı Kemal ve arkadaşlarıyla enfes bir akşam yemeği…Yemeğin enfesliği sohbetin şenliğinden ,bazen yeni tanıştığınız insanlarla çok gülersiniz ya ha işte öyle ,Selin nin şerefine…İyi ki doğdun Selin..Roma da karşılaşmak diye bir şey var canım:))) (Aslında bu gezinin fikir annesi Doğum günümde Roma da olacağım dedi bir sohbetimizde ,tamam o zaman hep beraber deyi versek de tam kadro değiliz bu kez )
12.Ostia ;
İsmi bol ödüllü bir film gibi yada çok güzel bir kadın adı gibi geliyor bana …Ostia…Antik kent …O yakışıklı İtalyan erkeklerinin,gürültülü kalabalık İtalyan ailelerinin kendini deniz kenarına attığı, şehirden kaçtığı bir yer burası…Zeynep in planı ve ısrarı idi bizi buraya getirmek ama iyi ki de öyle yapmış …Aynı Roma renginde , aynı yükseklik de olan sahil evleri denize doğru konumlanmış küçük bir sahil kasabası burası..Tiren Denizi nin dalgalarında yaptığımız kumsal pikniğimiz ,üçümüzün de anılarında çoktan yerini aldı…Mis gibi Akdeniz kokusu yeni yeni ısınmış ,sıcacık kumsal çok huzur vericiydi… Merkezden trene binerek geldiğimiz bu sahile yürürken çok meşhur pizzacıdan çok fazla pizza alarak ,kendimizi çaya ve kahve ye yakın bir yere konumladık :)Yarım saat uyuduğum kumsalda her bir dakika bir gün gibi dinlendirdi bedenimi,yüreğimi…Deniz,güneş,kum üçlüsünden sanırım yada bu kez çok eski bir medeniyetin kollarıydı beni saran … Ayrıca antik liman şehri Ostia’nın kalıntılarının bulunduğu Osita Antica’da doğa ve tarih ile dolu bir gün de geçirebilirsiniz .
Ben ayaklarımı Akdeniz e sokarak açıyorum bu sene deniz mevsimini …Bir şifa ve şükür duası yolluyorum ikramın sahibine…Çağlar öncesinden günümüze tüm enerjileri hissederek ,içime çekiyorum…
(Bir kraliçe miydim acaba:))
13.Nemi
Nemi yani bilinirliği ile çilek köyü..Burası da Seda nın listesinde olan ve gezi planımıza dahil ettiğimiz yer.Roma dan 35-40 dakika uzaklıkta.. Biz araba kiralayarak gidiyoruz(iyi ki Zeynep var:)) Kıvrıla kıvrıla uzanan sahili takip ederek ,muazzam bir göl manzarası (Nemi gölü) ve doğa harikasına varıyoruz….Yamaçtan baktığınızda çilek tarlalarını görebiliyorsunuz….Küçücük bir kapıdan geçerek tüm manzaraya hakim balkonlarda yemek yada çilekli turtanızı yiyebilirsiniz….Daha doğrusu çilekli her şey.Biz turtayı seçtik,biraz mecburi bir seçim oldu çünkü yemek saati aralığı olmadığı için hizmet vermediler maalesef… Öle bizim ülkemizdeki gibi günün her saati sucuklu yumurta servisi yok yani…Olsun zaten amacımız çilekli turtalardı .İrili ufaklı kaç tane yediğimizi bilmiyorum…Yürürken yedik.Gezerken yedik. çay,kahve içerken yedik:)
Tam bir turistik köy yaratmışlarda diyebiliriz aslında öyle ki misafir olan bir Türk dizisinin adı yazıyor bir hediyelik eşya dükkanın girişinde,hat da içerdeki tonton yakışıklı kendi oynadığı bölümü bile izletti bize 🙂 (kiraz mevsimi)
Al işte bir kere daha geçiyor içimden ,her yerdeyiz yeminle 🙂
Çilek, çiçek ve sebze tohumu aldık biz ,işte minik bir tavsiye daha ….
14.Cestius piramidi
Şehrin göbeğinde yürürken karşınıza çat diye çıkıveriyor…Roma bende böle bir izlenim yaratıyor zaten ,her şey zıt diye karşınıza çıkıyor… Bir Mısır piramidi ve oldukça iyi korunmuş …
15. Castel Sant Angelo (Kutsal melekler kalesi)
Şimdi şöyle; Vatikan ‘ dan çıktınız …Dümdüz caddeyi bitirdiniz ,yürüdünüz.Hoop kalenin önündesiniz …Vatikan ‘nın içinden bu kaleye çıkan koridorlar,gizli geçitler varmış zaten…Papaların her hangi bir karışıklık da ya da belki de canları sıkıldığında kaçış yolu gibi yani… Don Brown ‘nın Melekler ve Şeytanlar adlı romanından sinemaya uyarlanan filmin burada çekilmiş sahnelerinin olması ve zamanında Fatih Sultan Mehmet Han ‘ın oğlu Cem Sultan ‘nın burada esir tutulması güncel bilgiler arasında…
Kale M.S 139 yılında mozole olarak yapılmış daha sonra Ortaçağ döneminde kaleye dönüştürülmüş.
ROMA ‘NIN BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ;
*Şehri birbirine bağlamak için ,Roma ya tekrar gelmenin gerekliliği zihnimde….
*Adımlarının seni götürmesine izin ver.
*Kaybol.
*Roma da bir tek bile çirkin,yüksek bina yok sanki,şehirleşme kirlenmeden kirletmeden ,tarihi yapıyı yok etmeden ,onun rolünü çalmadan yapılıyor…nasıl yapılıyor öğrenmemiz gerekiyor desem de artık çok geç biliyorum…
çünkü yüksek gökdelenler ve çirkin çirkin binalar ile bizim şehrimizin yapısı çoktan değişti….yeni bir hal,yeni bir tavır, yeni bir dil ,yeni bir görünüm ile şekillendirebilir miyiz bilmiyorum…ama büyük üzüntü duyuyorum bu iki roma kültürünü yaşamış şehirlerin arasındaki farka.
*Ortaçağ’ın karanlığı mı? Her çağın kendi karanlığı mı ?
*Baskı,zorbalık ,adaletsizlik,zulüm,vicdansızlık ardından büyük sanat akımı Rönesans ‘ı doğurmuş..Rönesans bu Dünya nın çok kıymetli eserlerini insanoğluna sunmuş…İyi ki sanat var.
*Mitolojik tavrımızla ,Roma ve İstanbul birbirine aşık iki şehir diyebilir miyiz ki…
Bunları Biliyor muydunuz?
*Romalıların yaz ve kış mevsimlerinde farklı zaman dilimleri kullandıklarını … bir saat yaz aylarında 75 dakika, kış aylarında ise 45 dakika sürüyormuş .(romalımıyım acaba çok mantıklı geldi)
*Antico Caffe GRECO nun ; Roma’ nın en eski kafesi olduğunu ve Goethe ‘nin de içlerinde olduğu bir çok sanatçı ve felsefecinin buluşma ,konuşma noktası olduğunu ( ispanyol merdivenleri karşısındaki sokaktan, via del corso ya doğru yürüdüğünüzde sağda )Ayrıca frak ile servis yapan garsonları ve bizdeki Boğazda rakı-balık fiyatına eş değerde kahve -tatlıları var 🙂 (bazı yerlerde bazı paralar verilir efenim,kıyılır, ardı aranmaz.Gidiniz bordo duvarlar, ahşap sandalyeler arasında akşam yapılan sanat toplaşmalarını hayal ediniz… )
SON OLARAK ;
*Bir akşamınızı Campo Marzio daki Zuma ya ayırarak eşsiz Roma manzarasında bir şeyler içebilir gençliğin nabzını tutabilirsiniz.
*Zeyno mun evinden; (bir sürü merdiven ile çıkıyorsunuz sokağına…) minik terasından, Trastevere istasyonundaki insanlara el sallıyorum ….Gören oldu mu bi fikrim yok,önemi de yok…Ben kendi iç sesimle ,Nisan güneşi şahitliğinde teşekkür ediyorum . Sahip olduğum her şeye ve içimdeki gezgine…
Roma çok güzel ..tarihi ,dokusu çok güzel yine gelecek ben…
Ha bir de unutmadan ;
Çok okuyan mı?bilir çok gezen mi?demişler ; okuyalım efendim .Hem okuyalım ,hem gezelim.İkisi de bilir ve makbul dur zannımca.İnsan olmanın erdemleri hepsinin hem üzerinde hem ortak noktasında…
Kalın sağlıcakla.
Derya Durmaz Demirpençe