[quote by=”Gezecegiz.Com Ekibi”] İlk kez yurtdışına çıkışınızı düşünün. Vizesinden konaklamasına, nereleri gezilir araştırmalarından, hava alanından otele nasıl geçeceğiniz sorusuna kadar ne kadar zorlandığınızı ve heyecanınızı düşünün.

Gezecegiz.Com ailesine yeni katılan Resat Dişbudak ,  ilk kez yurtdışına çıkışının hikayesini bu yazı dizisinde anlatıyor. Üstelik Reşat, kısıtlı ingilizcesi ile, kısıtlı bir bütçe ile gerçekleştirdiği bu baştan başa İtalya seyahatini,  pek çoğumuz için en zor yoldan yani ;Motosikleti ile yapıyor, Camping’lerde konaklıyor, motosikletini RO-RO gemisi ile gönderiyor.

Soluksuz okuyacağınız bu 5  bölümlük yazı dizisinde ,  pek çok tüyo’nun yanı sıra ,  Biraz cesaret ve istekle nelerin başarılabileceğini yeni bir gezgin’in kaleminden okuyacağız.

Reşat’a aramıza hoşgeldin diyor, okurlarımıza ilham vermesini diliyoruz.

 

[/quote]

Motosiklet İle İtalya Turu 2.Bölüm

Venedik ve Floransa

”Slovenya’ya iniş”

Yaklaşık 2 veya 3 saatlik bir yolculuktan sonra Ljubljana Havaalanı’na indim. En önemli sınavımdan geçeceğim için biraz da olsa heyecanlıydım. Her zamanki gibi tır şoförlerinin arkasına takıldım ve onlar ne yapıyorsa ben de onu yapmaya başladım. Sıraya dizildiğimizde anladım ki, pasaport kontrolünden geçecektim. Abilere sordum ‘ne yapacağız?’ diye, bana garip garip bakarak aydan gelmiş muamelesi yaptılar. Herkes gibi ben de pasaportumu uzattım ve kader anı…
Şapkalı, topluca bir bayan polis memuruna pasaportumu uzattım.Epey heyecanlıydım. Sonuçta bu seyahat onun elindeki kaşenin ardındaydı.Ne soracaktı ve ben nasıl yanıt verecektim:) Kendi dilinde birşey söyledi anlamadım, İngilizce birşey söyledi, bu sefer anladım ama cevap veremedim, öylece kuzu gibi ‘abla bırak da gireyim yahu’ dercesine bakıyordum. İngilizce ‘hangi dili konuşabiliyorsun?’ dedi ve anladım 🙂 Tabi ki gayri ihtiyari ‘Türkçe’ dedim kadın bana gülümsedi (gülebildiğini orada anladım). Sonra beni yanındaki memura yönlendirdi. Tam ‘kesin beni almayacaklar içeri’ derken , neyse ki bir anda elimde motosiklet kaskını gördü ve ”motorcycle?” dedi ve orada patladım ‘yes yes yes!'(Heyecanla ve hızlı tekrarla) . Ben öyle dedikten sonra kadın ağzıyla ”eeeehhhhh” der gibi bir ses çıkardı ve orada anladı motosikletimi almaya geldiğimi onun ülkesinde bir işim olmadığını. Bu saçma muhabbetten ve arkamda sırada bekleyen tır şoförlerini bekletip delirttikten sonra, pasaportuma kaşe basıldı ve  ” evet artık içerdeyim!” …
Buradan Trieste’ye nasıl gideceğiz derken ana kuralı uygulamaya devam ederek  yine tır şoförlerinin peşinde havaalanında bizi bekleyen otobüsü buldum. Genellikle kırsal alanlarda geçen 2,5 saatlik otobüs yolcuğunda tabi ki heyecandan uyuyamadım. Bir mola yerinde çırılçıplak soyunmuş , üstüne garip birşeyler giymiş elinde davul çalan ve dilenen çocuğu gördüğümde ”evet artık Türkiye’de değilim” dedim.

DSC_0375
Trieste Yolculuğu

 

”Trieste Limanından motorun alınması”

Otobüsümüz ile Trieste Limanı’na geldiğimizde 2,5 saattir yoldaydık. Liman’ın içerisine hemen almıyorlar.Uçakta tanıştığım diğer motosiklet gezginleri olan  Hasan, Mustafa abi ve eşi liman girişinde  birlikte pasaportlarımızı orada yönlendirilen görevliye teslim ettik ve beklemeye başladık. Yarım saat kadar liman görevlisi olan hoşsohbet arkadaşlarla takıldık ,daha sonra pasaportlarımızı verdiler ve limanın içine girdik.

DSC_0382            DSC_0384 DSC_0383

 

Biz Türkler için gayet doğal sayılabilecek bir hareket ile elimizi kolumuzu sallaya sallaya  gemiye doğru yürüyüp motosikletleri almaya gidiyorduk ki biri bize arkadan seslenerek ‘hoop’ dedi. Tabi ki önce işlemleri halletmek gerekiyormuş, o görevli bizi bir yere yönlendirdi, 50 Euro liman ücreti ödememizi yaptık ve bu yolculuk kişi başı toplamda 230 Euro’ya gelmiş oldu. Bu işlemler yapılırken limanda görevli bulunan Türk arkadaşımız bize yardımcı oldu. Adını unuttum ama orada bir Türk var haberiniz olsun 🙂 Bize verdikleri ve limanda yürümemiz için gereken  turuncu yeleklerimizi aldık ve artık gemiye yürüyebiliyorduk. Motosikletlerimizi görünce sevindim. Kapalı bir alanda bağlanmış, gayet güzel yerleştirilmiş ve üzerinde bulunan tüm eşyamızla eksiksiz bir şekilde bizi bekliyordu.

DSC_0392

Motosikletlerimizi aldık ve gemiden indik. Liman çıkışında durduk ve artık son hazırlıklar yapılıyordu. Kimimiz İtalya’ya (ben) , kimimiz Norveç’e, kimimiz de Avrupa’ya doğru yol alacaktık. Hasan ve Mustafa abi benim sudan çıkmış balık hallerime bakarak ‘oğlum sen dil bilmez, tek başına ne halt yemeye geldin’ der gibi bakıyorlardı, çaktırmamaya çalışıyorlardı ama ben anlıyordum, onların gözünde ben çıldın adamın tekiydim:) Ne kadar çılgın da olsam hayatımın en güzel çılgınlığı oldu bu seyahat ve çılgın olmaktan dolayı da çok mutluyum:)

DSC_0394

 

 

Türkiye’den çıkmadan yolum üzerinde kalacağım bütün kamp alanlarını navigasyon cihazıma kaydetmiştim. Kasklar, kıyafetler,telefonlar ayarlandıktan sonra sıra ilk kamp alanı olan Venedik’teki Camping Fisuna’nın navigasyonda ayarlanmasına geldi.

Artık her şey hazırdı, vedalaşıldı, irtibat bilgileri paylaşıldı ve  ilk kamp alanıma doğru tekerler döndü. Limandan çıktıktan sonra epey virajlı bir yolda ilerlerken bir polis gördüm. Sanki bütün polisler beni arıyormuş gibi bir hisse kapıldım (nasıl bir kafaya girmişsem artık, deneyimsizlik işte idare edin). Çevreyolu gibi bir yola girdiğimde kendime söylediğim ilk cümle şu oldu ” Reşat motosikleti yolladın, kendin de geldin, neredesin? İtalya’da. Hadi bakalım bu yol nasıl bitecek?” Heyecan ve ürperti bir arada yol alırken aklımdan bunlar geçiyordu. 🙂

”Venedik’e sürüş ve gezi notları”

Yola çıkmadan önce internet araştırmalarımdan edindiğim bilgiye göre İtalya’da otoban ücretleri çok pahalıydı. Bütçe de kısıtlı olunca navigasyondan paralı yolları çıkardım ve normal yoldan Venedik yolunu tuttum. Yollar gayet güzeldi ve gerekli hızlarda gidilebiliyordu. Radar korkusundan, tüm tabelalardaki hız sınırlarına uymak zorunda kaldım. Yola çıkmadan öğrendiklerime göre radar, İtalya’da her an yakalanabileceğiniz bir durum ve trafik cezaları çok pahalı. Polis ile bir iletişim yaşamamak adına her kurala uymak zorunda kaldım :).
Genellikle kırsal alanlarda ve küçük kasabalarda yaptığım yollarda ilk dikkatimi çeken şey sanki yollar benim, otomobiller teferruattı:). Tek şeritli yolda karşı şeride geçmeden, kendi şeridimde önümde giden aracın sağa yanaşması ve bana yol vermesini gördükten sonra, ‘Allah’ım ben geri dönmemeliyim!’ dedim. Utanmasam önümdeki aracı durdurup, şoförü öpecektim. Medeniyet böyle birşeymiş derken İtalya’da bu durumun gayet normal olduğunu sonradan anladım. Motosiklet sürücülerine gösterdikleri saygı, aldığım en önemli notların başında yer aldı.
Navigasyon cihazının kafasına göre beni biraz gezdirmesinden sonra (takıldık peşine bir kere, yapacak birşey yok), Venedik’te Fisuna bölgesinde bulunan Camping Fisuna’ya ulaştım. Saat 10:00 gibi limandan çıkmıştım ve 12:00’da camp alanına geldim. Motosikletimi resepsiyonun önüne park ettikten sonra soyunurken resepsiyondaki arkadaşlar bana garip garip bakıyordu. Ne yapacağımı bilmediğim için bir sigara yaktım ve onlar bana ,ben onlara bakarken sigaramı içtim. Dedim ki ‘Reşat hadi bakalım gazamız mübarek olsun.’. Resepsiyonda bulunan güzel gözlü bayanın yanına gittim yaklaşık 10 sn aşıklar gibi bakıştıktan sonra :), aklıma Cem Yılmaz’ın Fundamentals oyunu geldi. Dedim ki, ‘neden kasıyorum ki? Bunlar benden para kazanacak, bende burada kalacağım.’. Ağzımdan şöyle bir kelime çıktı ” I’am a tourist” . İşte şimdi tatil başlamıştı. Sonra bir anda açıldım ve ‘I want to stay in this camping area.’ dedim’. Görevli, beni anladığı andan itibaren; nerede çadır kuracağımı, nerede banyo yapacağımı, nerede ihtiyaç gidereceğimi ve nerede yemek yiyeceğimi anlattı. Şaka bir yana çalışanları gerçekten çok yardımsever ve sıcak kanlıydı, onları ne kadar anlamasam da el kol hareketleri bile kullanarak bana yardımcı olmaya çalıştılar. Camping Fisuna kesinlikle tavsiye edebileceğim bir kamp alanı. Bu kampı seçmemde ki en önemli sebep, deniz kenarında ve Venedik manzarasına sahip olmasıydı.Bir de kamp alanına 5 dk yürüme mesafesinde Venedik’e kalkan feribotlar vardı. Böylece hem motosikletimi güvenli bir yerde bırakacaktım ve aklım kalmayacaktı, hem de Venedik’e gidiş gelişimin çok rahat olacaktı.

DSC_0418
Dokunmayın bana 🙂
DSC_0400
Ağacı sökmezlerse sıkıntı yok.

 

 

Kısaca şöyle bir bilgi vermek istiyorum. Eğer böyle bir turu motosikletle ve çadır konaklaması ile yapacaksanız hiç düşünmeyin ve hemen yapın. Çünkü İtalya’da camping kültürü oldukça yaygın. Camping alanlarında ihtiyacınız olan herşey ama herşey mevcut. Bir otelde olması gerekenden, sadece otel binasının olmadığını düşünün, geri kalan herşey mevcut. Ayrıca çok da az maliyetli bir konaklama seçeneği. Eğer yaz ayında böyle bir turu yapacaksanız, kesinlikle çadır konaklaması öneririm. Hem çok çok uygun fiyata, hem de doğa ile baş başa olmak çok rahatlatıcı. Kamp alanlarında motosiklet dahil maksimum 25 euro verdim, bazen 18 Euro’ya da kaldığım oldu. Yine önemli bir tavsiye; kamp konaklaması yapacaksınız, gitmeden önce yanınıza mutlaka bir tarafı üçlü giriş diğer tarafı bildiğimiz ikili çıkış olan bir priz almanızı öneririm. Camping alanlarında her çadır kurduğunuz yere yakın elektik üniteleri var ama bu çevirici olmadan kullanmanız mümkün değil yoksa sizde benim gibi yandaki çadırdan ödünç alıp kullanmak zorunda kalabilirsiniz:)  Yani çevirici şart, sakın unutmayın. Önemli bir ayrıntı daha; kamp alanlarına mümkünse erken saatte gidin. Çünkü geç saatte herkes uyuduğu için motosikletle çadırınızın yanına gitmenize izin vermiyorlar ve gürültü yaptığınız için bir süre yürümek zorunda kalabiliyorsunuz. Bir de ödemenizi mümkünse giriş esnasında yapın, yoksa pasaportunuzu alıyorlar ve siz de pasaportsuz gezmek zorunda kalıyorsunuz. Bununla ilgili anılarımı daha sonra paylaşacağım.
Fisuna bölgesindeki camping alanına girdim, deniz manzarasına karşı çadırımı kurdum, motosikletimi bir ağaca bağladım ve sırt çantamı aldım, çıktım. Resepsiyonu arkanıza aldığınızda sağ tarafa 15-20 m yürüdüğünüzde feribot bileti satılan yere geliyorsunuz. Gidiş-geliş bilet almanızı öneriyorum. Hatırladığım kadarı ile 10 Euro gibi bir bedel ödedim. Sonra feribota gittim ve Venedik turu başladı.

DSC_0403DSC_0407DSC_0410

Venedik ile ilgili bilgileri sitemizde bulunan Venedik yazımızdan edinebilirsiniz.
Venedik anlatmakla bitirebilecek bir yer değil. Saat sıkıntınız olmadan, kendinizi Venedik’in büyülü sokaklarına teslim edin ve sadece gezin. Daha fazla söylenecek brişey yok. Sadece şunu söylemek isterim ki; San Marco meydanındaki kuleye mutlaka çıkın, çünkü ben çıkmadığım için sonrasında pişman oldum:)

DSC_0412     P1200399                              P1200413                                 P1200476

Venedik halkı suyun üstünde yaşamayı seviyor mu ne ! 🙂

P1200405                     P1200422

”Rotadan Çıkış”

Turumuz güzergahında sırasıyla Verona, Milano ve Como Gölü’ne gitmek vardı, fakat Türkiye’den aldığım bilgilere göre Verona üzerinden, Milano ve Como Gölü tarafında aşırı şiddetli yağmur görünüyordu. Como Gölü’nde bulduğum kamp alanı olan Camping Clarke’ta güzel bir sabahta uyanma hayalim vardı. Kamp alanı; Bellagio bölgesinde ve Como Gölü’nü 360 dereceden görebileceğim bir yerde idi. Şiddetli hava şartları o gece bütün keyfimi kaçıracaktı ve rotamı değiştirdim. Burada geçireceğim zamanı daha farklı bir yerde geçirecek ve yoğun rotamda bana dinlenme zamanları kazandıracaktı. Bir gün mutlaka Como’da uyanacaktım ama o an bu an değildi.
Artık yeni rotam Floransa idi. İtalya’da otoban ücreti gereksiz pahalı olduğu için, yine navigasyonumdan ücretli yolları çıkardım. Bu hareket, bana hayatımdaki en güzel motosiklet yolculuğunu yapmama sebep oldu. Kendimi navigasyonun güvenli ellerine teslim etmek zorunluluğu beni yanıltmadı. Mutlaka ama mutlaka tavsiye edeceğim bir hareket olur. Como Gölü’ne çıkmadığım ve zamanım yeterli olduğu için nereden giderse gitsin, bir şekilde Floransa’ya ulaşacaktım.

”Floransa Yolculuğu ve anıları”

DSC_0431Venedik’ten çıktıktan sonra Floransa’ya giden yol hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Bu yol sanki motosiklet kullanmak için yapılmış özel bir yol gibi, bütün yol boyunca sayısız motosikletçi ile karşılaştım. Özellikle yolun kalitesi ve virajları, insanların o virajlarda süzülmeleri oldukça etkileyiciydi. Yol üzerinde küçük kasabalardan geçmek de inanılmaz keyifli.

Anladığım kadarı ile bu yol motorcuların viraj yapması için özel olarak tasarlanmış . İnsanlar o kadar güzel motor kullanıyordu ki, kimse kimsenin şeridine tecavüz etmeden yol alıyordu. Bu sürüşe o kadar kendimi kaptırmıştım ki artık nasıl viraj aldığıma ben bile şaşırır olmuştum. Virajların keyfini sonuna kadar çıkardım(Bu kısmı Motosikletçi arkadaşlar daha iyi anlayacaktır:). Bu turu yapmak isteyen kişilere mutlaka bu yolu tavsiye ediyorum, çok keyif alacaksınız.

P1200487Otoban üzerinde hiçbir şey görmeden gitmektense, gideceğim yere iki saat geç gitmek ve bu yolda motosiklet kullanmak tamamen çok iyi bir fikirdi. Venedik’ten çıktıktan sonra SS309 numaralı yol üzerinden, önce Comacchio ve Ravenna daha sonrasında SS67 yolu üzeriden yaklaşık 4 saatlik yolculuğun ardından Floransa’ya geldim.

P1200492

 

 

Floransa’da seçtiğim kamp bölgesini Floransa’ya çok yakın (yaklaşık 10 km olan ) Bottai bölgesinde seçtim. Adı Camping Village İnternazionale Frenze olan bu kamp yeri, tamamen orman içinde bulunuyor. Kamp bölgesi aşıklar tepesi yolu üzerinden Floransa’nın yükseklerinde bulunan bir yer, havası çok iyi ve kamp yapılması için çok uygun bir yerdi. Kamp yerinde bungalov evler, karavanlar ve kamp yerinin kendi çadırları var. Eğer isterseniz bunlardan birini tercih edebilirsiniz. Venedik’deki resepsiyondaki görevlisinin sıcaklığından sonra soğuk ve İngilizce konuşmak istemeyen tam bir İtalyan olan bayan, bana baya zor anlar yaşattı ama bir şekilde anlaştık ve yerleştim. Bu arada bir şehre geldiğimde ilk yaptığım şey önce kamp yerine ulaşıp çadırımı kurup eşyalarımı boşatmak, daha sonra şehre geçip gezmek oldu. Bu şekilde yaptığım için hem fazla eşyalarımı kamp alanında güvenli bir şekilde bırakıyordum, hem de o kadar eşya ile motosikleti bir yerlerde bırakıp aklımın, motosiklette ve eşyalarımda kalıp meşgul olmasına engel oluyordum. Çünkü ne kadar güvenli de olsa insanın aklına takılıyor kafanız hep motosiklette oluyor. Motosikletle şehirde gezeceksiniz mutlaka disk kilitlerinizi yanınıza almanızı ve halatınızı yanınızda gezdirmenizi öneririm. Hiç ihtiyaç duymayacağınızı düşündüğünüz bir zamanda bir yerlere bağlama gereği duyabilirsiniz.

Kamp bölgesine yerleşip o yorgunlukla Floransa’yı gezmeye kafaya koymuldum. Güneş batmasına yaklaşık bir saat kala kamp yerinden ayrıldım. Aşıklar tepesine yakın olduğum için Floransa gezimize oradan başladım.Floransa Gezilecek yerler yazımız da burada.

DSC_0437                 DSC_0442

Floransa manzarası, motosikletime olan ilginç bakışlar, güneşin batışı, Hz. Davut heykeli ve tüm kudreti derken güzel fotoğraflar eşliğinde oradan ayrıldım ve şehre indim.

DSC_0450                   P1200517

DSC_0476                   P1200540

 

DSC_0478Floransa gerçekten garip ve farklı büyüsü olan bir şehir, burayı gerçekten unutmak çok zor. Burada gezerken insan kendini şehrin büyüsüne kaptırıyor, zamanın ve mekanın neresi olduğunu fark etmiyorsunuz bile.. Ne yürüdüğünüz yolun ne de zamanın nasıl geçtiğini düşünmüyorsunuz. Her bir sokağında ayrı bir dünya, her köşe başında farklı bir hikaye var.

DSC_0491Öğrencisi bol bu şehir sanki açık hava konser alanı veya tiyatro sahnesi gibi. İnsanlar her yerde hiç çekinmeden icra ettikleri sanatı halkla paylaşıyor, kimisi para için kimisi gerçekten keyif aldığı için bunu yapıyor. Ve herkes çok mutlu.. Bir müzisyenin önüne 50 Cent de atsanız, 5 euro da atsanız aynı gülümsemeyle teşekkür ediyor. Bir ara acaba bana mı öyle geliyor diye düşündüm; Birkaç müzisyene farklı paralar attım 🙂 ama yok öle değil, gerçekten her karesiyle ile keyifli bir şehir Floransa.

 

DSC_0486

Sokaklarda elimde fotoğraf makinesi ve tripot ile  (malum yalnız geldiğim için fotoğrafımı çekecek birilerini bulmak her zaman mümkün olmayabilir) gezdim dolaştım, ne yorgunluğumun farkındaydım ne de su içme ihtiyacımın olduğunun…

 

 

 

 

Ponte Vecchio eski köprü anlamına geliyormuş, yaklaşık 800 yıllık bir köprü.

P1200538Floransa’ya gelip bu köprüde dondurma yemeden olur mu? Türkiye’de aldığım tavsiyeye uyarak köprünün sonunda, köşede, adını hatırlamadığım dondurmacıdan başımı ağrıtacak kadar çok dondurmayı aldıktan sonra köprü üzerinde bulunan bir gitaristin konserinde buldum kendimi. Gitar kılıfına attığım 50 centimle ona olan misyonumu tamamladıktan sonra insanlar arasına karışıp bir elimde dondurmam bir elimde fotoğraf makinem (hiçbir şeyi kaçırmamalıyım ) bu tatlı müziği dinlemeye koyuldum. Artık benim için Floransa bitmişti ve bu keyifli yerden beni hiç kimse kaldıramazdı. (Kara bulutlar ve şimşekler hariç..)

P1200542

 

Sevgili gitaristimizden, İsrael Kamakawiwo’ole’nin Somewhere Over The Rainbow şarkısını keyifle dinlerken gözüm bir anda köprünün arkasındaki gökyüzüne takıldı. Como Gölünde kaçtığım şey sanki beni takip ediyordu. Arka tarafta şimşeklerin gökyüzünü olabildiğince aydınlatmasından anladığım kadarı ile, bir an önce kamp alanına gitmem gerekiyormuş gibi hissettim. Bu güzel şarkının bitmesini bekledikten sonra, ince ince hafif tempo motosikletime doğru yürümeye başladım.

Floransa birazdan kopacaktı ve ben bu durumda çadırımda olmak istiyordum ama pek öyle olmadı.Hafif hafif yağmur atmaya başladı, o sırada motosikletimin yanına geldim ve eşyalarımı çıkarmaya çalışırken bir anda olan oldu ve üzerime bardaktan boşalması bile hafif kalacak bir yağmur indi. Hayatımda böyle bir yağmuru ve böyle bir anda üzerime çökmesini hiç yaşamamıştım.

IMG-20140629-WA0004Evet, o güzel şehirden eser kalmamıştı, artık ıslak bir şehir oldu ve ben iki karışlık bir kapı girişinde mahsur kalmıştım. Bu yazıyı okuyan gezgin arkadaşlarımız belki ‘neden mahsur kaldın, kamp yerine gitseydin veya yağmurda motosiklet kullanılmıyor mu?’ diyebilir haklı olarak. Fakat belirtmeliyim ki ciddi bir fırtına ile karşıkarşıyaydım be bu tatili riske atacak bir hareketten çekinmiştim. Yalnız olduğum için en doğru kararın yağmurun bitmesini beklemek olduğunu düşündüm.

Bir süre sonra iki karışlık kapı girişi beni korumaya yetmeyince 3-5 metre karşıdaki otelin kapısına geçmem gerekti ki, oraya geçene kadar sırılsıklam olmuştum. Beni teselli eden tek şey yeteri kadar sigaramın olmasıydı, eğer o da olmasaydı bu bekleyiş çok sıkıcı olabilirdi. Saat 23:00 sularından itibaren yağmur biraz hafifleyene kadar otel kapısında bekledim. Eğer pasaportum yanımda olsaydı, otele girer orada kalırdım ama yanımda olmadığı ve kamp resepsiyonuna bıraktığım için mecburen beklemek ve dönmek zorunda kaldım. Yağmur hafiflediği o anda kendimi zorda olsa bir restoranta attım. Çat pat ingilizcemle bir pizza ve şarap eşliğinde, aynı zamanda aynı restauranta tesadüfen tanıştığım Avrupayı gezen iki Türk bayanla tanıştım.Keyifli sohpetleri ile  yağmur damlaları eşliğinde geç de olsa tekrar moraller yerine geldi.IMG-20140630-WA0000

Biraz meteoroloji araştıması sonrası, Como Gölüne gidişime engel olan kötü havanın, kuzeyden aşağıya doğru indiğini, fırtınanın  artık benim üzerimden geçtiğini ve muhtemelen benden önce Roma’ya gideceğini gördüm.Nitekim sonrasında da öyle de oldu.

Biraz sohpet ardından vedalaştık Aklımdaki tek şey o rüzgar ve yağmurda ne durumda olduğunu tahmin bile edemediğim çadırım ve eşyalarımdı. Motosikletime atladım ve kamp alanına gittim. Kamp alanına geldiğimde kapılar güvenlik sebebi ile kilitlenmiş ve kimseler yoktu. Aklınızda bulunması açısından paylaşmak istiyorum bir çok kamp yerinde gece bir saatten sonra kapılar kapanıyor ve içeri araç almıyorlar. Çadırı kurduğum yer giriş kapısından itibaren epey uzaktı. Tam kapının önünde motosikleti bağlamaya uygun bir elektrik direği ararken, kampın içerisinden bir umut /araç ışığı:) süzüldü ve kapıyı açtılar. Çok şanslıydım ki motosikleti içeri alabildim ama yine de resepsiyonda kilitlemek zorunda kaldım, çadır kurduğum yere biraz yürüdüm. Kamp alanına geldiğimde manzara çok ta kötü olmasa da hazırlanıp yüzümde tatlı bir gülümseme ile uyuya kalmışım.  Gecenin geç saatlerine doğru biraz sıkıntılı ve ıslak bir gece geçirmek durumunda kaldım fakat mutluydum.Yaşadığım her şey bir anı olarak kaldı.

Ertesi sabah tekrar çadır toplama işlemleri tamamlandıktan sonra kahvaltımı kamp yerinde yaptım. Rotamı Önce Pisa’ya çevirmiştim ama doyamadığım Floransa’da motosikletle şehir turu atmak istedim. Neredeyse her yeri gezdikten ve fotoğrafladıktan sonra , eğilmiş pisa kulesini tutma fotoğrafı çekmek üzere 90 km uzaklıktaki Pisa’ya doğru yola çıktım:)

Bir sonraki Yazıda Pisa, Muhteşem San Gimignano ve Siena.

Motosiklet ile İtalya Turu Bölümleri:

Bölüm 1 ¦ Bölüm 2 ¦ Bölüm 3 ¦ Bölüm 4 ¦ Bölüm 5

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir