Gezecegiz.Com ailesine yeni katılan Resat Dişbudak , ilk kez yurtdışına çıkışının hikayesini bu yazı dizisinde anlatıyor. Üstelik Reşat, kısıtlı ingilizcesi ile, kısıtlı bir bütçe ile gerçekleştirdiği bu baştan başa İtalya seyahatini, pek çoğumuz için en zor yoldan yani ;Motosikleti ile yapıyor, Camping’lerde konaklıyor, motosikletini RO-RO gemisi ile gönderiyor.
Soluksuz okuyacağınız bu 5 bölümlük yazı dizisinde , pek çok tüyo’nun yanı sıra , Biraz cesaret ve istekle nelerin başarılabileceğini yeni bir gezgin’in kaleminden okuyacağız.
Reşat’a aramıza hoşgeldin diyor, okurlarımıza ilham vermesini diliyoruz.
[/quote]
4.Bölüm
”Napoli..?”
228 km’lik Napoli yolcuğuma otobanda devam ettim. Hızlı bir şekilde Napoli’yi görüp ardından Amalfi sahillerine ulaşmak ve hava fazla kararmadan biraz dolaşmak istiyordum. Yolda sadece benzin alarak durduğum bir yerde hayatımdaki en sepmatik insanlarla karşılaştım. İtalya’da benzin alırken hep pompacı olan benzinliklere girdim. Hatta şöyle bir bilgi de vermek isterim ENİ adı verilen benzin istasyonları hem temiz, alışveriş yapacağınız hem de pompacısı olan istasyonlar. Benzinim bitmek üzereydi ve artık neresi olursa girecektim. Bir şekilde kendi benzimi alıp yoluma devam etmek istiyordum. (self servis benzin istasyonunda bu işi beceremeyince vazgeçmiştim.) Basit bir benzin istasyonu buldum ve girdim. Pompanın yanına geldiğim esnada garip bir şey oldu ve içeriden koşarak birisi yanıma doğru geliyordu. Bir an korktum yanlış bir şey mi yaptım diye. Bana ‘nereden geliyorsun?’ diye sordu, ‘Türkiye’ dedim, adam bir anda bana sarıldı ve ne olduğunu anlamadım. Burası self servis bir benzin istasyonuydu ve karı koca işletiyorlardı. Sırasıyla benzinimi koydular, ben lavaboya gittiğimde motosikletin üzerindeki eşyaları beklediler, çay ısmarladılar, sigara verdiler hatta içtiğim suyun parasını dahi almadılar. Anladığım kadarı ile Türkleri çok seviyorlar ve Türkiye’de kısa bir süre tatil yapmışlardı. İçeri girdiğimde de, kameradan motosikletin plakasını görüp gelmişlerdi. El kol hareketleri ile anladığım şey buydu. Motosikletle yaptığım bu seyahate de baya ilgi gösterdiler. Sadece benzin almak için durduğum istasyonda çok tatlı ve sıcak kanlı bu insanların yanından ayrılmak istemesem de yarım saat kaldım.
İtalya’da güneye indikçe ortamın değişmeye başladığını hissettiğim sıralarda Napoli’ye yaklaşmıştım. İlk önce fark ettiğim şey; daha şehire girmeden otoyol kenarlarındaki çevre kirliliğiydi. Burası şimdiye kadar gördüğüm İtalya’ya benzemiyordu. Napoli hakkında malesef iyi şeyler yazamayacağım çünkü, üzülerek iyi bir şey gördüğümü söyleyemeyeceğim.
Büyük bir cadde üzerinde ilerlerken, bulunduğum caddenin şehrin önemli bir caddesi olduğunu düşündüm. Fakat yollarını gördüğümde hayal kırıklığına uğradım. Arnavut kaldırımlarla döşenmiş cadde, çukurlarla doluydu. Motosiklet kullanmak güçtü. Tüm seyahat boyunca bana yol veren o kibar otomobil ve motosiklet sürücülerinden eser yoktu. Trafik kurallarına uyum ve motosiklet kullanıcılarında kask yoktu. Binalar ve yerleşim biraz eski ve harabe görünümündeydi. Değişim o derece olumsuzdu ki ,Ülke değiştirmişçesine hissettiriyordu. Öğrendiğim kadarıyla , Napoli’de çöpleri mafya takımı topluyormuş , devlet de mafyanın ücretini ödemediğinden dolayı , mafya da bu işi aksatmakla beraber, bir başka kurumun da toplamasına da izin vermiyormuş. Sonuç itibariyle Napoli ; düzensiz, bakımsız, İtalya’nın tarihine/yaşamına uymayan bir görüntü sergiliyordu. Gitmeden önce Napoli hakkında yaptığım araştırmalarda gezilecek yerleri belirlemiştim fakat gördüklerim buralara gitme isteğimi engelledi. Aynı zamanda Napoli’nin hırsızlık konusunda meşhur bir şehir olduğunu duymuştum. Floransa’da karşılaştığım bir Türk, Napoli’de motosikletime dikkat etmem gerektiğini söylemişti.
Yemek yeme ihtiyacı duyduğum bir anda , bir büfeye yaklaştım , büfenin karmaşıklığından ve motosikletime dikilen hoş olmayan gözlerden dolayı rahatsız oldum. Napoli Kalesi ‘nin tek bir kare fotoğrafını çekerek, burada benzin yakmamaya karar verdim. Gördüklerim belki beni rahatsız etti, fakat siz Napoli’ye bir şans verebilirsiniz.
Napoli şehir merkezinin verdiği tedirginlikle, şehir çıkışında küçük bir mola verip Amalfi Sahilleri’ne doğru yola çıkma niyetindeydim. Navigasyon yolumu bir dağın yamacıma çıkardı. Nasıl bir yola çıkacağımı bilmeden ,üstümden atamadığım Napoli gerginliği ile küçük bir mola verip son bir sigara içmek istedim. Bulunduğum ıssız bir yerde sigaramı içtim ve yola çıktım.
Ve Nihayet” Amalfi Sahilleri ”
İtalya turumun önceden belirlediğim en önemli destinasyonuna yani Amalfi Sahilleri ‘ne doğru yol alıyor olmak üstümdeki o huzursuz hali atmama yardımcı oldu ve yükseklere doğru çıkmaya başladım. Biliyorum ki bu dağın ardında bir medeniyet vardı. Bu dağ yolu üzerinde belli yerlerde bulunan seyir teraslarından Napoli ‘nin ne kadar büyük şehir olduğunu ve Vezüv Yanardağı’nın ne kadar güzel göründüğünü görebilirsiniz. Napoli ‘den bana kalan tek güzel görüntü buydu; çünkü dağın yeşili, Napoli ve Vezüv Yanardağı aynı karede muhteşem görünüyordu. Yaklaşık 90 km, Amalfi Sahilleri’ne kadar bol viraj eşliğinde keyifli bir yol aldım. Yol üzerinde gördüğüm yeşil ve küçük kasabalar beni kendime getirmişti. Şehre girerken, yukarıdan görünen manzara ile heyecan basmış ve uzaktan bu kadar muhteşem görünen bu yer için hemen varma isteği her yanımı sarmıştı. Amalfi’ye kadar tüm konaklamalarım çadır üzerine kuruluydu ve artık kendime, en çok gelmek istediğim şehirde bir ödül vermeliydim. Yine ilk olarak konaklamamı yapacağım yere gitmek üzere otelimi aramaya başladım. Turum boyunca ilk kez bir otelde, Positiano bölgesinde yer alan Residence Villa Degli Dei isimli rezidansta konaklayacaktım.
Amalfi tamamen dağ yamacına kurulmuş bir şehir olduğu için, bütün yerleşim yerlerine araç giremiyor. Birçok yerine yüksek uzun merdivenlerden veya uzun dar sokaklardan varabiliyorsunuz. Mutlaka aracınızla gidebileceğiniz bir konaklama yeri seçmenizi tavsiye ederim. Yamaçlardaki kıvrak yollar tamamen bir bulmaca gibi olup, bu durum navigasyon ile dahi varış noktanızı bulmanızı çok zorluyor.
Uzunca bir süre navigasyonun yönlendirmesi ile hareket ederken, doğru adrese gidiyordum, fakat konaklayacağım yer orası değildi. Birkaç denemeden sonra kalacağım yerin biraz yamaçta olduğunu öğrendim. Bir otele girip yerini sorduktan sonra, tarifle gidilemeyecek bir yer olduğunu anladım ve otel yöneticisinin yardımcısı olan scooterlı bir gencin desteği ile gideceğim yere varabildim. Yine motosikletle varabildik fakat motosikleti uzak bir yerde bırakmak zorunda kaldım.
Bıraktığım yerden otele bütün eşyalarımı taşımak inanılmaz zordu. Eğer bu tarz bir otelde kalacak olursanız, tercihinizin bu tür bir zorluğu göze alacak veya zorluk yaşamayacak şekilde olmasını dilerim.. Neyse ki otelime yerleştim , otelin odasından görünen manzara bana her şeyi unutturmuştu. Amalfi’yi boylu boyunca görebildiğim, alabildiğince bir deniz ve gökyüzü manzarası tam olarak karşımdaydı. Otelin temizliği, düzeni ve görüntüsü , çadır hayatından henüz çıkan biri için gayet çekiciydi.
Otel sessiz ve sakin bir çevrede olup, içi de aynı şekilde bir o kadar sessiz ve sakindi. Anahtarımı veren İtalyan genci sadece bir kere gördüm ve bir daha göremedim. Güzel bir duş aldıktan sonra hafiflemiş yüksüz motosikletimle beraber , Amalfi’nin şahane virajlarıda yol almaya başladım. Bütün sahil şeridini, güzel ve düzgün yollar eşliğinde, virajlarda, sağlı sollu yatarak gezmeye çalıştım. Yollar bir o kadar virajlı olmasına rağmen, dar ve tek gidiş/geliş olarak düzenlenmişti. 1-2 saat kadar motosikletle gezdikten sonra (birkaç kere fotoğraf çekmek için durdum. ) , Duomo di Amalfi adlı katedrali görmek istiyordum. Katedrali bulduktan sonra, Amalfi’ye özgü uzun merdivenler burada da beni karşıladı. Katedrali gezdikten sonra , bir restoranta oturup, yine seçimi garsona bırakıp lezzetli bir yemek yedim.Amalfi ‘nin kendine özgü bir şehir olması , her sokağından anlaşılıyordu. Sokak denilen yerler, bir mağaranın dehlizlerini andırıyordu.
Sadece iki insanın yan yana geçebileceği , dar ve üstü kapalı bu sokaklar labirenti andırıyordu ve kaybolmak mümkündü. Bununla ilgili paylaştığım fotoğraflarda ne demek istediğim anlaşılacaktır. Binaların alt kısımları , sanki birbirine kökten bağlanmışcasına, tüneller gibiydi. Her kapı bir ev, her koridor bir kapıya çıkıyordu. Kendine özgü bir mimarisi vardı bu şehrin. Bir sokak nereye kadar gidebilir diye merak edip, sonuna kadar gittim, inanın yollara peynir kırıntısı dökmediğime pişman oldum. Gece geç saatlere kadar bütün sokaklarına girip çıkmaya çalıştım.
Genç nüfus gece geç saatlere kadar sokaklarda, kafelerde ve kaldırım üstlerinde geceyi geçiriyorlardı. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel bu şehir için, yarım gün bir gece gerçekten yeterli değildi. Gerçek anlamda tadı damağımda kalan ve mutlaka bir kere daha uzun süreli kalmaya geleceğim bu şehrin gecesine artık veda etmeliydim. Hiç dinlenmeyen bu vücut , son bir hamle ile kendini Minori’ye attı. Biraz da burada gezdikten sonra , yaklaşık 1 saat süren yolculuk akabinde otelime geri döndüm. Buradaki mesafeler gözünüze az gelebilir ama gerçekten zaman harcıyor çünkü o kadar çok virajlı yolları var ki, bir süre sonra virajdan sıkılabiliyorsunuz. Odamın balkonunda bir bira içerek bu güzel şehrin bu güzel gecesiyle vedalaştım. Ertesi gün yaklaşık 300 km’lik Brindisi yolculuğum ve eşyalarımı motosiklete taşıyacağım için enerjiye ihtiyacım vardı. Korku ve tedirginlik dolu geçireceğim ertesi günden habersiz bir şekilde uyandım ve eşyalarımı motosikletime taşıdım. İnanın buradan ayrılırken ayaklarınız geri geri gidecek, bunu hissedeceksiniz. Son defa odama ve manzarama veda edip görevlinin bana söylediği gibi kapıyı çektim ve çıktım. Pardon; hatıra kalsın diye bir fincanı da yanıma aldım.
Otel odasından motora eşyalarımı taşıdığım yollar çok ama çooook uzundu.
”Gergin Saatler”
Burada size önemli bir bilgi vermek istiyorum. Eğer sizde benim gibi saatli ve planlı bir seyahat edecekseniz buraya dikkat etmelisiniz. Biletini gitmeden önce aldığım Brindisi’den Igomenitsa’ya kalkan Grimaldi Lines’ın feribotu saat: 16:30’da kalkıyordu. Evdeki plan ile 350 km sürecek yolu bir saat önce Brindisi’de olacak şekilde yaklaşık 4 saat sürecek şekilde planladım. Her şey hazır bir şekilde 11:00’da motora bindim. Positiano bölgesinde kaldığım için Amalfi’den çıkışım biraz sürecekti. Bunu da hesaplamıştım ve yola çıktım. Ama yol darlığını, virajları ve bu yollarda oluşacak trafiği hesaba katmamışım. Mümkün olduğunca dikkatli ve hızlı bir şekilde buradan bir şekilde çıkmanın planlarını yapıyordum, bir yandan da sürekli saate bakıyor kendimi geriyordum. Uzun lafın kısası sahil şeridinden çıkmam ve bir otoyola kendimi atabilmem saat: 13:00 civarında oldu. Siz siz olun, Amalfi’den ayrılırken yola en az 2 saat önceden çıkın. Aslında burada kendi zamanlama hatam şu oldu, Amalfi’den ayrılırken planım, otoyola çıktıktan sonra durmadan yol almaktı ama navigasyonun beni yönlendirdiği virajlar ve sahil şeridi bitmek bilmeyince böyle bir stresi yaşamak zorunda kaldım. Bir yandan sürekli saate bakarak, bir yandan denizi ve manzarayı da izlemekten kendimi alamayarak buradan çıktım. 3 saatim vardı ve 300 km yolum vardı.
Otoyola çıktıktan sonra sadece benzin almak için durarak ortalama 150 km! hızla Brindisi’ye doğru yol aldım. Yolda ne gördüm nereden geçtim hatırlamıyorum ama Potenza, Bernalda ve Taranto üzerinden Brindisi’ye vardım. Stres dolu bu yolculukta; verdiğim 85 euroya mı, bir sonraki gemiyi bekleyeceğime mi, yoksa beni Kavala’da karşılamaya gelen sevgili ablam ve eşini göremeden Türkiye yolunu tutacağıma mı hangisine üzülmeliyim, karar vermeye çalışıyordum. Brindisi’ye geldiğimde limanı bulmam konusunda navigasyon biraz zorlandı. Brindisi’ye gelmiştim, geminin kalkmasına 45 dk vardı ve ben hala limanı bulamamıştım. Burada navigasyona gideceğiniz yeri Igomenitsa olarak ayarlamanızı öneririm çünkü sizi direk limana götürüyor. Eğer sonra; bozulacak olan navigasyonum buraya gelirken bozulsaydı, mümkün değil burayı bulamazdım.
Geminin kalkmasına 30 dk kala limana ulaştım ve araçların sırasına girdim. Ben direk gemiye bineceğimi zannediyordum ama görevli beni otobüs terminali gibi deskler olan bir yere gönderdi. Önce check-in yapmam gerekiyordu. İçeri girdiğimde Ulusoy’un tabelasını gördüm. Nefes nefese geldiğimi gören görevli hemen işlemimi yaptı. ( internet üzerinden biletimi aldığımda bir çıktı almıştım, onu verdim.) Bana eliyle ‘çabuk ol, gemi kalkacak!’ diye işaret yaptı ve tekrar geminin yanına geldim. Motosiklet olmanın faydalarını kullanarak sıra beklemeden direk gemiye girdim. Gemiye girdiğimde motosikleti bir köşeye koydum, birileri yanıma gelip motosikleti bağlayacaklar sandım ama bağlamıyorlarmış. Yine rahat edemediğim için bir görevliden motosikleti bağlamasını rica ettim, kırmadılar ve güzel bir şekilde motosikleti sabitlediler.
Bu zorlu ve stresli yolculuk sonrasında gemiye kendimi attığımda rahatladım.
Yolculuk yaklaşık 9 saat sürüyor ve gece 01:30 civarında Igomenitsa’ya varmam gerekiyor. Gemi rezervasyonunda size bazı opsiyonlar sunuyorlar.Kamaralı/koltuklu vb. Ben biraz cimrilik yapıp biletimi kamaralı almamıştım. Gemi hareket ettikten sonra güneş batana kadar geminin hemen hemen her yerinde fotoğraflar çektim. Havanın kararması ve serinlemesi ile birlikte kafe gibi bir yerde bir koltuğa çöktüm ve dinlenmeye başladım. Biletin içinde bir öğün akşam yemeği bulunuyor. Yemek kalitesi çok iyi değil ama birşeyler yemeliydim. Saati geldiğinde yemekhaneye gidip yemeğimi yedim ve uyumaya çalıştım. Igomenitsa’dan Kavala’ya kadar sürecek gece yolculuğu için uyumak zorundaydım ama kendimi çok zorlamama rağmen maalesef uyuyamadım.Bu uyuyamamanın sıkıntısını daha sonra çekecektim.
Gece 02:00’da gemi limana yanaştı. İki ülke de Avrupa Birliği üyesi olduğu için pasaport yada vize kontrolü gibi bir durum söz konusu değil. Eskihisar-Topçular feribotu gibi gemiden indim ve limandan çıktım.
Normal planımda önce Kalampaka’da bulunan Meteora’ya 180 km’lik bir gece yolcuğu yapıp, orada önceden tespit ettiğim kamp yerinde uyuyarak gündüz yolculuğu ile sırasıyla Selanik ve Halkidiki’ye uğrayıp oradan İstanbul’a dönmekti. Fakat ablam Deniz Tanrıverdi ve eşi Anıl Tanrıverdi bir çılgınlık yapıp iki geceliğine Kavala’ya beni karşılamaya geldikleri için bu plandan vazgeçtim. Sabah Kavala’da beni bekledikleri için sabaha doğru yanlarına varmayı planladım. Eğer orada ablam varsa güzel bir kahvaltı beni bekliyordu bundan emindim. Ablamın, dinlenemediğim ve uyuyamadığım için gece yolculuğu yapmamam konusundaki ısrarlarına rağmen limandan çıktım ve direk Yunanistan otobanına girdim. Macera dolu bir yol daha beni bekliyordu. Bir süre karanlıkta sadece motosikletin ışığının aydınlattığı yolda tek başıma ilerliyordum. Bazen kendime soruyorum, bu turu hangi cesaret ile tek başıma yaptığımı ama öyle/böyle bir şekilde her noktası keyifli ve sorunsuz bir şekilde turumun sonuna doğru yaklaşıyordum.
Bir sonraki Yazı Son Bölümümüz Kavala, Thassos Adası ve Yurda dönüş yolculuğu
Yine 3 Gün sonra Gezecegiz.com’da
Motosiklet ile İtalya Turu Bölümleri:
Bölüm 1 ¦ Bölüm 2 ¦ Bölüm 3 ¦ Bölüm 4 ¦ Bölüm 5
Selamlar,
Navigasyon cihazı olarak hangi markanın hangi modelini kullandınız ?
Merhaba offline olması için yanımızda Navitech marka bir navigasyon cihazı vardı..Ayrıca telefondaki maps uyulamaları da online arama gerektiğinde kullandık.Bilgilerinize.