Kadim çağlardan, modern zamanlara tüm gezgin ruhlu olanlar, yola devran olmadan bir gece önce aynı  hislerde buluşuyorlar bence. Yeni bir yer  görmenin, havasını solumanın ,hiç tanımadığın bir diyarda uyanmanın insana kattıkları,hayal ettirdikleri  muazzam… Yola uyup yolcu olan,hem gitmenin  ,hem dönmenin sevdasına düşmüş olan tüm gezginlere selam olsun…..

Güzel ülkemizin Aralık ayı etkinliklerine baktığımızda ilk adres olarak  Gonya:) çıkıyor karşımıza .  (Dileğim odur ki tüm dünya etkinliklerine eklensin…) Aralık ayı elbetteki tesadüf değil.  17 Aralık Mevlevi Felsefesinin temsilcisi kabul edilen Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin bizim  ölüm, kendisinin ise vuslat (kavuşma)günü  dediği gün… Şeb -i Arus ;yani düğün gecesi. Her yıl , 7-17 Aralık haftası çeşitli etkinlikler düzenlenerek , tüm insanlığı Konya da buluşturuyor.

İnancınız ne olursa olsun , dünyada kabul gören bu nam-ı makamı ve felsefesini yakından görmek istemek ,yolunu , rotalarınıza kendisi ekletiyor zaten  .

“Gel, Gel, ne olursan ol, gel!
İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel!
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”,diyen  yüce bir gönülden çıkmış satırlar,sizi kendine doğru çekiyor,gitmek ,bu makama ermiş tasavvufun okyanusuna kendini bırakmış bu sufiyi yakından tanımak, alemini keşfe çıkmak istiyorsunuz. Ben ve yol arkadaşlarım da bir kaç senedir Kasım ayı geldiğinde bu sevdaya (geziye)hep niyetleniyorduk ki; nasip bu Aralık oldu…

Konya ile tanışmaya gittik bu gezimizde, bir sonraki ,durmak için olacak…Durmak ; nasıl anlatsam, her bölgede farklı benim için ama Konya da,sabah ayazını akşam  ezanına aynı yerde  katmak olur sanki…

Tüm tur şirketlerini inceledikten sonra kendi turumuzu kendimiz düzenlemeye karar verdik:)

 

GENEL BAKIŞ

Kış mevsimin resmi olarak takvim yapraklarına düştüğü  1 Aralık sabahı saat 07:30 treni ile yola çıkıp 2 Aralık akşamı 17:30 treni ile dönerek ,iki günlük bir gezi planlaması yaptık.Dönüş günümüzde istasyona yakın yerlerde olmayı tercih ettiğimiz için ,ilk günü Konya ya yakın mesafeli  gezeceğimiz noktalara ayırdık. Öğlen saatinde indiğimiz şehirde,otelimize yerleşip yollara koyulduk.İkinci gün ise Konya Merkez  ve Mevlana Türbesi çevresinde geçti. Tabi ki tüm yemek öğünü saatlerimizi oldukça verimli değerlendirdik.Kalem kalem başlıklarını anlatacağım ama genel olarak hissiyatım odur ki ; daha coşkulu hale getirilmeli bu sema törenleri…Öncesinde  mutlaka anlatılmalı , gelen kalabalıklara da rol yükleyerek seyirciyi kucaklamalı…Hitabet gücü olan konuşmacılar daha güncel ,daha net ifadeler ile söylev yapmalı.İtiraf etmeliyim ki Yılmaz Erdoğan’ın Etme şiirini okuduğu törenin videosunu izlerken hüngür hüngür ağlamıştım.Aynı şekilde içime işlemedi maalesef. Tören öncesi rehberimizin anlatımlarıyla ,birazda ilgimiz doğrultusunda bilgimiz olmasa hiç bir şeyin nedeni bilmeden izlemiş olacaktık.Çok sıkılarak hem de:(

Lütfen bu videoyu izleyin ; şöyle sesleniyor Mevlana ;

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için…
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.

 

Bizim hikayemiz İstanbul dan başlıyor…Haydi buyrun;

 

ULAŞIM:

Hava ,kara ulaşım yolunun kolaylıkla sağlanabileceği bir şehir Konya.Ama bölgenin coğrafi konumu nedeni ile sis bastırmasının çokça olması bizi hava(uçak-rötar) ile ulaşımdan karaya,zamansal kazanım içinde TCDD hızlı tren ile seyahate yöneltti.Ve çok memnun kaldık.(Ortalama 4,5 saat sürüyor)Kişi sayısına göre karşılıklı koltuklar(TERS GİDEBİLENLERİNİZ VAR İSE TABİ:)),ortada masa alanı,sohbet ,muhabbet ,çay,kahve ..Ohh daha ne olsun?

Tren biletleri ,15 gün önceden satışa çıkıyor ve internet den rahatça alınabiliyor.Her gün tren var.Bilet fiyatları kişi başı 83,50TL. Konya istasyonundan otelinizin konumuna göre yürüyerek gidebilir  yada taksi kullanabilirsiniz.(Vip vagon 125.00 TL)

HAVA DURUMU:

Anadolu’nun tam ortasında ,Türkiye Cumhuriyeti nin en büyük yüz ölçümüne sahip ,iki küsur milyon nüfuslu ,42 araç  plakalı , bir plato şehri…Karasal iklim hakim .Havası soğuk. Şapka ,eldiven ,düz rahat ve sıcacık tutan bot,kalın kış kıyafetleri ile hazırlıklı gitmek gerekli.

 

GEZİ PLANI ;

Biz iki günümüzün ilk gününü Konya’nın merkezinden uzak olan yerlere  ve sema gösterisine ayırdık.

*Merkez den kastımız Mevlana Türbesi:)

1-SİLLE  :

64 Numaralı Belediye otobüsü ile 20 Dakika da ulaşabilirsiniz.(otobüs duraklarının yanında kart alışı yapılabiliyor) Bu Safranbolu’yu andıran küçük kasabanın merkezinde inebilir yada en tepeye barajın olduğu noktaya kadar çıkabilirsiniz.Barajı gören yeni oluşturulmaya başlanmış park alanı oldukça büyük.Ve soğuk.Henüz tam olarak hizmet vermiyor.Biz şöyle bir bakıp merkeze doğru yürüyüşe geçtik ki,yürüyüş mesafesi 15 dakika vardır sanırım. Otobanın kenarından yürüyorsunuz:) Kasabanın ortasından dere geçiyor ve sağlı sollu bir şeyler içebileceğiniz kafeteryalar var (keçi sütünden sahlep öneriyorum). Ayrıca Selçuklu dan kalma izleri de görebilirsiniz.

Sille

Oradan kelebekler vadisine geçmek için taksi kullandık.Esnaf bu konuda oldukça yardımcı .10-15 dakikalık bir mesafe aralığı var (taksi parası 30 TL kadar tuttu).Toplu taşıma da kullanılabilir .

2-TROPİKAL KELEBEKLER VADİSİ

Takdir ettim ,gerçekten .Oldukça başarılı .Tropikal iklim oluşturulmuş bir bahçede bir sürü kelebek çeşidi düşünün,ansızın önünüzden narin narin süzülüyorlar .Ayrıca Sille de açık hava yürüyüşünden sonra, iliğimiz kemiğimiz ısındı. Cüzi  bir de giriş ücreti var.(Hediye aldılar bana,hatırlamıyorum:) İlginize göre değişse de  bir saat yeterli olacaktır. Tesisin hemen yanında bulunan otobüs duraklarından  şehir merkezine çok rahat ulaşabilirsiniz.

3-SEMA GÖSTERİSİ

19:30 da ki Sema Gösterisi Mevlana Kültür Merkezi  Sema Salonunda idi. Öncesinde İstanbul dan internet aracılığı ile ulaştığımız rehberimizle tanışmamız vardı.Burada bir önerim var eğer gezi noktanızda  görmek istediğiniz tarihi yerler varsa ve gerekli donanımınız yoksa yerel rehberlerden mutlaka destek alın.İnternet aracılığı ile ulaşabiliyorsunuz.  Sema Töreninden  ve Mevlevi Felsefesinden bize bir sürü güzel aktarımlarda bulundu.Biz henüz tam haftası başlamadığı  için biletimize ücret ödemedik . Ama resmi tören haftasında ücretli olduğunu söylediler.

4-KONAKLAMA

Mis gibi beyaz sabun kokusu karşıladı bizi otele girer girmez,anane evi gibi…Sonra resepsiyonda kaydımızı yaparken duvardaki  ters çalışan saat dikkatimizi çekti…Zamansız olmayı hatırlatmak için ne güzel bir ayrıntı.. Kesinlikle tavsiyemdir. Hich Hotel .Merkeze ve Mevlana Türbesine yakınlığı ,güler yüzlü oldukça yardımcı personeli ,son derece zevkli  ve Konya’nın havasına uygun döşenmiş otel içi tasarımı,dev kütüphanesi ve tertemiz odalarıyla ben gibi butik  otel severlerin bayılacağı bir ortam.Kahvaltısını anlatamayacağım ,yaşamanız lazım:) Ayrıca hiç kelimesi , tasavvuf da bir köşe taşı tanımı gibi kullanılmakta ;.Allah yolunda hiç olarak var olduk… gibi.Otele ilk girdiğinizde tersine çalışan duvar saati ise zamansız olma yolunda ilk adım. www.hichhotel.com. 0332 353 44 24

Konya Otel

2.Günümüz ,Yani pazar 🙂

Güne ,Kapu (Kapı ) Camiinde sabah namazı kılarak başladık. O kadar güzeldi ki .Aslında Şems Camiinde istemiştik ama tadilat dolayısı ile kapalıydı malesef :(.Pazar sabahları bir gelenek gibiymiş Kapu Caminde sabah namazı ve ramazan ayında okunan mukabele .Tüm esnaf burada  toplanıyormuş …Oldukça kalabalıktı.

Daha sonra rehberimiz eşliğinde gün içinde ;

Kadınlar Pazarı ;Yiyecek için ;Meşhur küflü peynirinden almak isterseniz burada var

Bedesten Çarşısı :Hediyelik eşya ,her türlü esnaf ,klasik çarşı

 Mevlana Müzesi ; Mevlana zamanında dergah olarak kullanılan bu alan şuanda müze haline getirilmiş durumda.

“Kubbe-i Hadra” (Yeşil Kubbe) denilen Mevlana’nın türbesi, dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine yapılmış.Aslında babası  vefat ettiğinde türbe yapalım tekliflerine Gök kubbeden daha güzelini yapabilir misiniz?diyerek karşı çıkmış.Burası biraz düşündürücü…Ben bu kubbeyi kendisinin istediğine pek inanmadım.

 

Dergahın dört kapısı var .Çelebi ailesinden olanların oturduğu Çelebiyan kapısı,Derviş yoluna girmek isteyenlerin girdiği ana giriş Dervişan kapısı, bu yolda usullere uyamayanların gönderildiği  Küstahan Kapısı (akşam karanlığında sessizce gönderilirlermiş) ve dergah da hizmet sırasında ölenlerin gömüldüğü hamuşan yani suskunlar kapısı (Mevlevilik de ölüm,mezarlık,kabristan gibi tanımlar yok dünya dili sustu diyorlar)

Giriş kapısından girdikten sonra tam karşınızda  Matbah-ı şerif  var ,mutfak yani aynı zamanda dervişin ilk terbiye yeri, Mesnevilik de çok ama çok önemli bir yere sahip  , yemek pişirilen  ve yeme adabının öğretildiği  ,aynı zamanda semâ talim çivisi yanında, semâ dedesinin can tabir edilen Mevlevî derviş adayına ,semâ talim ettirdiği alan var.Bir şey daha eklemek istiyorum ki ,beni düşündürttüğü  için, gasilhane de burası ,yaşam ile ölüm ayrılmıyor sanki…Yemek,içmek kadar parçamız susmak.

Giriş de sizi Mevlevî aday adayı saka postu üzerinde otururken karşılıyor.Bu aday adayı üç gün boyunca yapılanları izliyor.Zor gelirse kendisi kalkıp gidiyor ,eğer Ateşbaz-ı Veli (Mevlana’nın aşçısı) sabrına inanmaz ise hemen önünde duran ayakkabısını ters çeviriyor.Her şey ne kadar kibarca ifade edilmiş diye düşünüyorum.

Sonrasın da avlunun etrafında Tilavet odası,Semahane,Derviş hücreleri ,Mescit ve Türbeler var.

İlginize göre ,istediğiniz alanda zaman geçirmek zevkinize kalmış…Biz uzun bir süre matbahda idik.

 

İstiklal Harbi Şehitleri Abidesi ;bir emekli öğretmenimizin çeşitli malzemeleri kullanarak sunduğu bu görsel  görülmeye değer.Anadolu’nun Kurtuluş Savaşımız sırasındaki bu halleri buruyor biraz bizi…Coğrafya kader midir? gerçekten sorusu asılıyor zihnime…

Konya İrfan Kültür Merkezi ; Çok beğendim.Sembol tabloların anlatımıyla Hz. Mevlana nın hayatından kesitler var.Babası ile yolculuk haritaları ,Şems ile ilk karılaşma vs. Konyanüma adı verilen panorama bölümünde ise ,fondan gelen çekiç sesi ile kendinizi 1200’li yılların çarşısında hissedebilir ve ilk semahını yapan 40 yaşındaki Mevlana’yı görebilirsiniz. Yolunuzun hemen devamı ise bahçeye çıkıyor .Dünyadaki önemli Mevlevihanelerin minyatürlerle sergilendiği  bölüm.

Aziziye Cami

İplikçi cami  ;Konya nın Selçuklu mirası bu caminin bahçesindeki şadırvan akustiği ,bizi büyüledi diye bilirim …Karşılıklı durduğunuz sütunların arkasından fısıldayışınız ,adeta hoparlör varmışçasına getiriyor sesi size …Burada rehberimizin okuduğu Mevlana dizeleri ile mest olduk ,Diyor ki sufi,Şems’e mektubunda;

Düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz. Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana, keşke yanımda olsaydın. Kelimelerim şelâleleşiyor ne zaman sana dair bir şeyler yazmaya kalksam. Yanan alnım, müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin. Beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin. Zümrüd-ü Anka gibi kendi külümden doğar ve katar katar Turnalar gibi kanat vurarak, yine revan olurum yollarına!

 

Şemsi Tebriz-i  Cami (kapalı idi ama çit arası dediğimiz bakışı yaptık:)

Karatay Medresesi ;Anadolu Selçuklu mirası olan medrese cini eserleri müzesi olarak da geçiyor ,tavandan sökülüp kaçırılmış çiniler de klasik yaramız.Burada öğrendiğim ve paylaşmak istediğim bir bilgi de şu Selçuklu Medreselerinin  orta kubbe tavanları açık olurmuş.Bu açıklığın altında da havuz,yağmur sularının doldurduğu bu havuz, geceleri yıldızların aynası olurmuş. Ve medrese öğrencilerine Astroloji eğitimi verilirmiş.Astrolojiyi hala bilim olarak kabul etmeyenler buda mı gol değil?:)

 

 

Nerede Ne yemeli ;

Tirit i ,Tiritçi Lokmahane de ,

Etli Ekmeği Karagöz de ya da Halk Etliekmek’de,

Fırın kebabı Ali Baba da,

Pide yi Başaran Pide de(ünlü Türk büyüğü gurmemizin de uğrak yeri) Tavsiye ;Üç peynirli ve küflü peynirli-Kavurmalı

Adreslerine İnternetten ulaşabilirsiniz 🙂 Buralar ismi meşhur değil  ,lezzeti meşhur adresler:))Ama tabi ki hepsini seviyoruz..

Etli Ekmek

Konya nın Bana Düşündürdükleri;

Konya

*40 yaş kesinlikle insan ömründe bir farkındalık noktası.Bence yaradılış kodumuzda bu var.( İslam peygamberi Hz. Muhammed (S.a.v.) 40 yaşında bu mertebe ile müjdeleniyor,Mevlana Şems i bu yaşta tanıyor ,çoğaltılabilir örneklemeler

*Türkler İslamiyeti seçtikten sonra da şaman geleneklerini sürdürmeye devam etmişler.Günümüzde dahi izlerini taşıyoruz.Tüm tarihi simgeler bu iç içe geçmişlikle dolu.

*Mevlana ya saygım sonsuz ama bu gezi beni Şems -i Tebriz i yi tanımaya yönlendirdi…

*Sabır  ne güzel bir erdemdir.

*Tevekkül , huzurun giriş kapısı .

*Farsça’nın aşk dili çok süslü.

 

Bunları Biliyor muydunuz?

*Mevlana nın babasının Orta Asya da ,o dönemdeki en büyük islam bilgini olduğunu,

*  Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddîn Keykubat’ın bugünkü müzenin ve türbelerin yerini kendisine bağışladığını

*Mevlana’nın dergahın bahçesinde gezerken ,çarşıdan gelen çekiç sesini uzun uzun dinleyip ilk semasını kuralsızca ve coşku ile yaptığını (Ölümünden sonra kurallar konmuştur.)

*Şems-i Tebriz  ile karşılaştıkların da Mevlana’nın 40,Tebriz-i nin 60’lı yaşlarında olduklarını

*Yaklaşık üç sene gibi bir yan yanalıklarının olduğunu,

*Tüm Konya’nın ve Mevlana’nın ailesinin(özellikle oğlu) Şemsi  istemediğini (baş başa sohbetleri o kadar zaman alıyormuş ki Mevlana hiç bir şey ile ilgilenmiyormuş)

*Bu sebeple Şems in ilk yılın sonunda Konya’yı terk ederek Şam’a gittiğini ancak hasretine dayanamayan Mevlana’nın halini gören ahali bilgisi ile oğlunun gidip Şems i geri getirdiğini ,

*Dervişlerin sema ya sağ ayak baş parmaklarını sol ayak parmakları ile örterek başlamasının bir kıssadan hissesi olduğunu ; hikayeye göre ,Ateşbaz (ateşle oynayan, anlamına gelmektedir.Ateşbaz -ı Veli-Mevlanın aşçısı)
“Bir gün mutfakta yemek pişerken odun tükenir, Ateşbaz Hz. Mevlânâ’ya gider, durumu anlatır. Hz. Mevlana; “Git ayaklarını ocağın altına koy” der. Emri yerine getiren Ateş-baz-ı Veli, ayaklarından çıkan ateşle yemeğin tekrar kaynamaya başladığını görür. Ne var ki sol başparmağına bakarken “Yanar mı?” diye şüpheye düşer ve sol başparmağı yanar. Durumu Hz. Mevlana’ya anlatırlar, Hz Mevlana mutfağa gelerek niçin şüpheye düştün anlamında “Hay Ateş-baz hay!” der; o da utanarak sağ başparmağını yanan parmağının üzerine kapatır. Bu olay dervişlerin semaya başlamalarında saygıyla yâd edilir. Dervişler semaya sağ ayak başparmağını sol parmaklarının üzerine basarak başlarlar.

*Semazenlerin  siyah hırkası  kabir  toprağı, Tennure(giyilen beyaz elbise)  saflığı ve kefeni, sikke(şapkaları ) ise tevhidi ve mezar taşını ifade eder.

 

* Semazenlerin  ayakta durmasının,  Allah’ın birliğini, tevhid’i temsil etdiğini

*Sema ederken sağ el yukarıya sol eli aşağıya bakacak şekildedir.Yani;”Allah’tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; bir yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey değiliz.”Göğe ağarız, yere yağarız; aleme rahmetsiz; sıfatlardan zata varırız; zattan sıfatlar alemine, zuhur alemine geliriz; alemlere rahmet olan Hz. Muhammed de (s.a.v.) yok olmuşuz biz demek olduğunu ,

Şems  in ;

– Ben güneş isem Mevlana aydır ,gündüz ışıklı zaten ,önemli olan geceyi ışıtmak dediğini ,

-elinde Allah yazan bir asa ile dolaştığını ve başka hiç bir mal,mülk edinmediğini ,

-Kaldığı bir yerde şeyh konumuna geldiğini hissettiğinde hemen oradan göç ettiğini;

-Bazı kaynaklara göre öldürüldüğü yazılsa da ,Konya ahalisinin kıskançlıkları yüzünden  ,öyle bir     kaybolacağım ki tozum  dahi kalmayacak dediğini,

 

Son söz;

Rivayet odur ki; küçük bir çocukken babası ile yola devran olan gezgin, her kitabı okuyan Mevlana’yı ve babasını gören bir Yahudi Papazı ,derya ya bakın hele ardında okyanusu sürüklüyor demiş…Küçük bir çocukken dahi okumaya gönül vermek,inancınız ne olursa olsun size ufuk açıyor.Dininiz olsun yada olmasın her inanç ile ilgili bilginiz, bu bilgi ışığında bir fikriniz ve bu fikriniz ışında farklı düşünenlere ,inananlara saygınız olsun.İnsanları yargılamak artık çağlar dışı.

Çok okuyan mı?bilir çok gezen mi?demişler ; okuyalım  efendim .Gezelim.İkisi de bilir ve makbul dur zannımca.İnsan olmanın erdemleri hepsinin hem üzerinde hem ortak noktasında….

Çokca bilindiği gibi; öğütleri açık ve net  Mevlana’nın;

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol,
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
5- Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
6- Hoşgörülükte deniz gibi ol,
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.    demiş,

 

Ve üç kelime ile anlatmış ,ahir ömür hikayesini ; Hamdım,piştim ,yandım.

Daha önce yazmış olduğumuz Konya yazılarına ulaşmak için ;

Konya Gezi Rehberi : https://www.gezecegiz.com/konya-gezi-rehberi/

Konya’ya gitmek için 10 neden: https://www.gezecegiz.com/konyaya-gitmek-icin-10-neden/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir